Git Üstüne Bir Şey Giy!
Put Something On!
Bikinimin üzerine giydiğim t-shirtle sahile inerken, bir akrabamız beni kenara çekerek uyardığında on iki yaşındaydım. Neden altıma şort giymemiştim? Eril bakışın haz nesnesi olarak kadının kendi bedenine hapsedilmeye başlaması çocukluk yıllarından başlar. Eğilirken acaba göğüs çatalı görünür mü kaygısıyla elini göğsüne götürmesi, gömleğinin üçüncü düğmesini iliklemek zorunda hissetmesi gibi farkında olmadan yaptığı bir çok davranışın temelinde çocuk yaşlarından itibaren içselleştirmeye başladığı uyarılar yatar. Cinselliğinden, hazlarından, sıvılarından utanması gerektiği öğretilir. John Berger, “Görme Biçimleri” kitabında kadınların öz varlıklarının ikiye bölündüğünden bahseder . Kadın hiç durmadan kendisini seyretmek zorundadır, her zaman kendi imgesiyle dolaşır. Bir odada yürürken ya da babasının ölüsünün başucunda ağlarken bile ister istemez kendini yürürken ya da ağlarken görür. Böylece kadın içindeki gözleyen ve gözlenen kişilikleri, kadın olarak onun kimliğini oluşturan ama birbirinden ayrı iki öğe olarak görmeye başlar. Luce Irigaray’a göre eril öznenin bakışı ve görmesi kadın bedeninin bastırılmasını da beraberinde getirir. Eril bakış kadın bedenini nesneleştirir, anlamını sabitleştirir. Kadın kendi bedeniyle bütünleşemediği için kendini sürekli seyrettiği bir aynayla yaşar. “Git Üstüne Bir Şey Giy!” kadının bütünleşemediği kendi bedeninin her parçasına sahip çıkarak, kadın bedenini özgürleştirmek üzerine bir ses, paylaşarak çoğalan sesler bütünü…
I was twelve years old when a relative warned me by pulling me aside when I was going down to the beach with the t-shirt I was wearing. Why didn't I wear shorts? As the object of pleasure of masculine gaze, the woman begins to be imprisoned in her own body since their early childhood. Many behaviors that women do unwittingly, such as trying to cover their breasts while bending down or feeling forced to button the third button of their shirt etc. are based on the warnings that they begin to internalize from their early childhood. Women are taught that they should be ashamed of their sexuality, their pleasures, their fluids… In his book “The Way of Sight”, John Berger mentions that woman’s self-existence is split into two. A woman must continually watch herself, always wandering around with her own image. Even when she walks in a room or cries at her dead father’s bedside, she inevitably sees herself walking or crying.. From earliest childhood she begins to see the observing and being observed personalities within herself forming her as two separate elements but identifying her as a woman. According to Luce Irigaray, the gaze and vision of the masculine subject brings with it the suppression of the female body. The male gaze objectifies the female body and fixes its meaning. Since women cannot integrate with their own body, they live in a mirror where they watch themselves constantly. "Put Something On!” is a voice about liberating every part of women’s own body that they cannot integrate…
BASIN BÜLTENİ
Günseli Baki “Git Üstüne Bir Şey Giy!” sergisinde, kadınların çocukluktan itibaren toplumsal ve kültürel olarak alımladığı uyarıların kendi bedeni üzerinde yarattığı yabancılaşmayı kırmak için bedenini parçalayarak ürettiği imgeleri, doğadaki form ve karşılıkları ile birleştiriyor. Fotoğrafın kendisini de kişinin kendini parçalara ayırdığı birer ayna olarak gören fotoğrafçı, verili kodları kırmak ve dönüştürmek için hatırlamamızı sağlamaya çalışıyor. Sergiye aynı zamanda on sanatçının oto portreleri ve metinleri de eşlik ediyor. Fotoğrafçıların oto-portre ve metinleri, kadınların yaşadıkları sorunların aynılığına dikkat çekme amacını taşırken, kadın bedeninin seyirlik, gözetlenen ve bu yüzden de denetlenen bir nesne haline gelmesinin kültürel boyutuna gönderme yapıyor, sistemin dayattığı her türlü rekabete karşı kadınların her koşulda birlik olmasının önemini vurguluyor.
Sergide fotoğraf ve metinleri yer alan diğer sanatçılar: Dilara Kızıldağ, Gülnaz Bingöl, Hale Güzin Kızılaslan, Meryem Güldürdak, Nesrin Ermiş, Nurgül Öz, Serra Akcan, Sinem Parlak, Sezgi Abalı, Şehlem Kaçar.
PRESS RELEASE
Günseli Baki is combining the symbols of her torn up body with the equivalent images and forms in nature to break the alienation created by social and cultural stimuli on woman’s body since their childhood. The photographer, who sees a photograph as a mirror that a person splits itself into pieces, tries to make us remember to break and transform the common codes. Self-portraits and texts of other ten artists also accompany to the exhibition. The self-portraits and texts of the photographers aim to draw attention to the uniformity of women's problems, while referring to the cultural dimension of the female body becoming a spectacle, a watchful and therefore controlled object, emphasizing the importance of women's unity against all kinds of competition imposed by the system.
Artists that take part at the exhibition: Dilara Kızıldağ, Gülnaz Bingöl, Hale Güzin Kızılaslan, Meryem Güldürdak, Nesrin Ermiş, Nurgül Öz, Serra Akcan, Sinem Parlak, Sezgi Abalı, Şehlem Kaçar.
Suya Anlat
HD Video : 1'20''
Hiç kimsenin hikayesi ya da hepimizin hikayesi
Noboby's story or everybody's story
Yerleştirme, teksir kağıdı üzerine metin kolajı
Installation, text collage on manifold paper
Annemin hokka burnu yerine babamın kemikli yamuk burnunu taşıdığımız için ailede bana bakan gözlerde hep bir kabullenmeyiş vardı.
Bikinimin üzerine giydiğim t-shirtle sahile inerken, bir akrabamız beni kenara çekerek uyardığında on iki yaşındaydım. Neden altıma şort giymemiştim?
“Kızım bak koltuk altların görünüyor, ayıp kızların koltuk altı görünmemeli, yarım kollu bir şey giyinsen…” dedi.. O kadar şaşırmıştım ki şimdiye kadar böyle bir şey duymamış, kıyafetime daha önce hiç müdahale edilmemişti.
Evlilik yaşındaki genç bir kızın erkek arkadaşları olamazmış, eve geç gidemezlermiş, kadının yeri eviymiş ve çocuk doğurup onlara bakmakmış tek görevi.
“Dışarı çıkmayın; iyiye çatarsın, kötüye çatarsın!”,“Bize laf getirmeyin!”, “Büyüklere karşı gelmeyin!”, “Çok uzaklaşmayın!”, “Dışarısı tehlikeli!”
Ailemden ziyade toplumun baskısıydı bu, tanıdık bildik insanlardan oluşan çevremizde, erkekler bana bakmasın, laf çıkmasın, dedikodu olmasın…
‘Kızlar şişman olmaz!’, ‘Az yemek yemelisin!’, ‘Narin, zayıf ve kibar olmayan kızları erkekler beğenmez!’, ‘Kilo vermen gerekli!’ nasihatleri ve baskıları ile büyüdüm.
“Artık çocuk değilsin!” uyarıları her ne kadar anlamsız gelse de sürekli kendimi korumam gerektiği söyleniyordu. O huzur veren sığınakta çatlaklar oluştu ve o güvenli duvarlar yıkılmaya başladı.
“O kötü kadın terlikleriyle gitmeyeceksin herhalde” diyor. Duruyorum. Anlayamıyorum. Saçlarım rüzgar, bedenim uçurtma. Çakılıyorum. Yüzlerce çam iğnesinin içinde kayboluyorum.
Yükseklere çıkma çünkü artık büyüdün, yükseklere çıkma çünkü dikkat çekersin, yükseklere çıkma çünkü mahrem yerlerin görünür, yükseklere çıkma çünkü risk almamalısın, yükseklere çıkma çünkü sokaklar senin için değil, yükseklere çıkma çünkü sınırlarda kalmalısın, yükseklere çıkma çünkü yüksekler başkalarına ait…
Şimdi biliyorum. Çocuk bedenim üzerinde kurulan tahakkümün aslında kadın bedeni ve cinselliği üzerindeki tahakkümü nasıl şekillendirdiğini.
Gün geçtikçe annemin bende bıraktığı izleri daha iyi görmeye başladım.
Ergenliğin sarsıcı ormanında ölmesi gerekenin (“fazla iyi anne”nin beni, kızlara biçilen cinsiyetçi, sıcak yuvada tutmaya çalışan annenin) ölmesine izin vermem gerektiğini anladım.
İğnelenmiş her bir anne sözünü , dikişi tutmayan, içine sığamayıp sökülmesine neden olduğum parçaları söküp atıyorum. Artık daha çıplak ve daha yamasızım.
Bakışlardan kaçmak yerine üstüne gitmem gerektiğini kazımıştım aklıma. Ne olursa olsun tüm tacizlere karşı durmalı, orada olmalı ve yürümeye devam etmeliydik.
Giydiğim, sürdüğüm, gezdiğim beni ilgilendirir. Bir başkasının buna asla müdahale etmesine izin veremezdim.
Şimdi ise kendim ile bedenim arasında yıllardır büyümüş olan bu boşluğu dolduruyor ve biricik, özel ve iri olan bedenimi kabul ediyorum.
Bu bölüme metin ve fotoğraflarıyla katkıda bulunan sanatçılar:
Artists that contribute this part of the project with their photographs and texts are:
Dilara Kızıldağ, Gülnaz Bingöl, Hale Güzin Kızılaslan, Meryem Güldürdak, Nesrin Ermiş, Nurgül Öz, Serra Akcan, Sinem Parlak, Sezgi Abalı, Şehlem Kaçar