Pandemi Günlükleri
Diary Of A Pandemic
Belirti / Nisan 2020
Symptom / April 2020
Kağıt üzerine buluntu imgelerle fotoğraf kolajı
Photo Collage with found images on paper
Pandemi koşulları yüzünden dışarıya çıkamadığımız dönemde, uyku bozukluğu, gün boyu yaşadığım baş dönmesi ve zaman zaman sersemlik hali 20. günden itibaren kendini göstermeye başladı. Evde günler, ölümlülüğün farkındalığıyla hızla geçiyordu. İlk başlarda hissettiğim kaygı, yerini belirsiz bir hiçliğe bırakmıştı. Belirti, eve kapandığımız bu dönemin bireysel olarak üzerimde yarattığı duygusal etkilerin dışavurumu; içerden dışarıyı izlerken, endişeyle biriktiren bireysel belleğin, buluntu imgeler ve onlara eklemlenmiş materyallerle sınırları belirlenmiş ya da açık bırakılmış kurgusal izdüşümü; duygu durumumun kolajları.
During the period when we could not go out due to the pandemic conditions, insomnia and dizziness that I felt all day long started to show themselves from the 20th day. The anxiety I felt at first left its place to an indeterminate nothingness. The symptom collages are the expression of the emotional effects at the period that I stayed at home; they are the fictional projection of the individual memory, which is accumulated with anxiety while watching outside from the inside. These are the photo collages of my emotional mood; created with founded images and materials.
Eda Yiğit'in Karşı Sanat Blog'da yayınlanan "İZOLE PROJECT SANATÇILARI ANTİKORLARINI ANLATIYOR" röportajından :
...
Eda Yiğit: Duygu durumunu yansıtacak kolaj işlerin var. Salgın sürecinde sanatsal ifade araçlarıyla ilişkilenmek, üretmek genel olarak sahip olduğun ruh halini nasıl etkiledi? Ruhsal olarak rahatlatan ya da rahatsızlık veren, zihinsel olarak yaşananları kavranabilir kılan yanları var mı? Bu mekanizma sen de nasıl çalışıyor ve bu süreçte Bergama'da yaşıyor olmanın kendine özgü halleri varsa biraz bahsedebilir misin?
Günseli Baki: Pandemi sebebiyle içeriye kapandığımız ilk hafta tam olarak neler olduğunu ve bunun ne kadar süreceğini kavrayamadık. İki buçuk yıl önce taşındığımız Bergama'da, atölyemizin evimizin altında olması sebebiyle evde olma, içeriye kapanma haline çok uzun zaman önce alışmıştım. Gündemdeki sarsıcı bir gelişmenin insanların üzerindeki etkisinin burada İstanbul'da hissedilen etkiden daha az olduğunu söyleyebilirim. Ama pandemi döneminde böyle olmadı. Ailem İstanbul'da olduğu için çok daha endişeliydim. Aslında ilk başlarda bir yangın nedeniyle Eylül'den Nisan'a ertelenen sergimin ikinci kez iptal olması, heyecanla başlamasını beklediğimiz Sarı Denizaltı Sanat İnisiyatifi'nin projelerinin belirsiz bir tarihe ertelenmesi gibi durumlar herkes gibi benim üzerimde de pandemiden bağımsız olarak bir gerginlik ve hayal kırıklığı yarattı. Bu gerginliği yaratan da sanırım ertelenme ya da iptallerden çok belli bir düzen içinde planlara göre yaşarken birdenbire ortaya çıkan bu belirsizlikti. Sonrasında ekranlara yapışık yaşamaya başladık; acaba bugün kaç kişiyi daha kaybettiğimiz haberini bekliyorduk. O ilk başlarda yaşadığımız planların iptali ya da ertelenmesine bağlı hayal kırıklığı yerini birden endişeye bıraktı. Ölümlü bir bedende yaşıyorduk ve bunun farkındalığıyla zaman hem bükülüyor hem de hızla geçiyordu. Aslında ilk yaptığım çalışma, evdeki ayak izlerimin haritası üzerinden zamanın büküldüğünü anlatan bir video çalışmaydı. Distopik bir filmin içindeyiz gibi hissediyordum. Bir yandan günlük yazıyor bir yandan da haberlerde her gün birçok insanın yorum yaptığı ‘Hayat ne zaman normale dönecek?' haber başlıklarını toplamaya ve dikkatimi çeken her şeyi biriktirmeye başladım, uyarı seslerini kaydettim. Bunlarla ne yapacağımı bilmiyorum ama bu durum bende bir üretime dönüştürme hevesiyle değil, genelde bir refleks olarak ortaya çıkıyor. Fotoğraf kolajları da öyle ortaya çıktı, bir refleks olarak.
Pandeminin yirminci gününden itibaren, giderek artan endişelerimizin hem benim hem de eşimin üzerinde sersemlik, baş dönmesi, bulanık görme, kulak çınlaması gibi fiziksel etkileri başladı. Ekranlardan uzaklaşmak istiyordum, dijital olan her şeyden. Dokunma ihtiyacı hissediyordum. Yıllardır biriktirdiğim dergileri masanın üzerine yayıp ilgimi çeken imgeleri kesmeye başladım. Bu kolaj çalışmalarını yaparken hem bulanık görüyordum hem de sersemlik hali vardı üzerimde. Planlı ve düzenli olma hali, çoğu zaman fotoğraf kadrajlarımda da ortaya çıkıyor ama kolajlarda bunun tersi oldu. Kolajlardaki imgeler; yamuk kesimler ve dağınık yerleştirmeler olarak kendi içinde düzenleniyordu. Çalışmalardan ilki ‘ölümün farkındalığı' olarak ortaya çıktı sonra diğer üçü de duygu durumumun diğer yansımaları olarak şekillendi. Son kolaj beş dakikada, iki kolaj ise haftalarca üzerindeki imgeleri değiştirerek son halini aldı. Bu kolajları üretmenin zihinsel olarak yaşadıklarımızı kavrama konusunda bana yardımcı olduğunu söyleyemem ama bunları yapmak beni dijital ortamlardan, haberlerden uzaklaştırmıştı. Pandemi sürecindeki psikolojik durumun yansıması olan fiziksel belirtileri belki de kolajları yaparak ortadan kaldırmaya çalışıyordum. Çünkü sanatın kesinlikle sağaltıcı etkisi olduğuna inanıyorum. Jo Spence, Catherine Opie gibi sanatçıların işleri ve performans sanatı beni çok etkiliyor. Daha önce yaptığım terapötik fotoğraf çalışması "-De hali" ya da performatif beden serisi olarak ürettiğim "Daralmanın Devinimi" işleri de bana iyi gelen, gerçeklerle yüzleşmemde yol gösteren çalışmalardı. "Git Üstüne Bir Şey" sergisi de öyle. Kadınların bedenleri üzerinden aldıkları ilk uyarının ne olduğu sorusundan yola çıkarak, sanat yoluyla kadının bedeni üzerindeki yabancılaşmayı dönüştürmeyi ve göz önüne sermeyi hedefleyen fotoğraf, video ve yerleştirmeden oluşan bir çalışmaydı o da. Aslında şimdi bütün bunları yazarak sorunu cevaplandırırken görüyorum ki belki de tüm bu çalışmaların bende bir refleks ya da tepki olarak ortaya çıktığını söylemek mümkün. Ve bunları üretirken kafamın içinde bir yerlerde her zaman hayran olduğum bir sanatçının sesi var; o da Louise Bourgeois. Çalışmalarını, sanata bakışını ve en önemlisi kendinden yola çıkarak yaptığı çalışmaların bir izleyici olarak benim üzerimdeki etkisini bildiğim için ben de başkalarına hissettirebilirim ve dönüştürebilirim umudu taşıyor olabilirim. Belki de birçok çalışmamda o da zihnimde bir yerde bana bir cümlesiyle, bir heykel ya da resmiyle eşlik ediyordur, kim bilir?